İşyerinde LGBTİ+ Düşmanlığıyla Mücadele

LGBTİ+’ların tuzu kuru burjuva tipler olduğunu ilan edenler ve buradan hareketle, onların sorunlarından bahsetmenin işçi sınıfının sorunları göz önünde bulundurulduğunda, kendini bilmezlik olduğunu savunanlar hiç az değildir. Dahası, LGBTİ+ mücadelesini benimsemenin toplumun sınıf karşıtlıklarıyla değil, karşıt çıkarlara sahip kimlikler temelinde bölündüğünü kabul etmek ve sınıf siyasetinin yerine kimlik siyasetini geçirmek anlamına geldiği de ileri sürülmektedir. Elbette her toplumsal hareket gibi LGBTİ+ hareketi içerisinde de kimisiyle ortaklaşabileceğimiz, kimisiyle ilgili ise itirazlarımız olabilen farklı politik eğilimler ve konumlanışlar vardır. Ancak burada söz konusu olan, LGBTİ+ hareketinin sınıf perspektifinden yoksun, liberal kanadına yöneltilen bir eleştiri değil, LGBTİ+ mücadelesinin doğrudan doğruya kendisinin sınıf siyasetin terki anlamına geldiği ve liberal bir nitelik arz ettiği gerekçesiyle mahkûm edilmesidir.

Bu söylemin işçi sınıfından anladığı, aile babası natrans-heteroseksüel erkek imgesi temelinde oluşturulmuş bir soyutlamadır. Kadınlar bu soyutlamada kendilerine bir yer bulabildiğinde bu ancak, evlenerek toplumun yeniden üretiminin aracı olarak aileyi var eden, natrans-heteroseksüel kadınlar olmaları kaydıyla mümkün olur. Patriyarkanın işyerlerindeki yansımaları ve bunlarla nasıl mücadele edebileceğimize ilişkin önerilerimiz için “İşyerinde patriyarkaya karşı mücadele” yazımıza bakabilirsiniz. İşçi sınıfını soyut bir kavram olarak ele almayıp ona somut gerçekliği içerisinde yöneldiğimizde görürüz ki, günümüz kapitalist toplumunda çoğunluğu oluşturan bu sınıf, tabii olarak, özgün koşulları ve sorunları bulunan farklı kesimlerden insanları içinde barındırır. Bu kesimlerden biri de LGBTİ+ işçilerdir. Kısacası, hâkim işçi sınıfı imgesi içerisinde kendilerine yer bulamasalar da, LGBTİ+ işçiler vardır. Görünmezliklerinin sebebi var olmamaları ya da sayıca az olmaları değil, karşı karşıya bulundukları ayrımcılık ve ezilmişlik sebebiyle varoluşlarını saklamak zorunda kalmalarıdır.

Dolayısıyla, işçi sınıfı mücadelesiyle LGBTİ+ mücadelesi ilişkisinden bahsettiğimizde, toplumun birbiriyle bağlantısı olmayan, iki farklı kesiminin meselelerinden bahsetmiş olmayız: LGBTİ+’ların sorunları, işçi sınıfının da sorunlarıdır. LGBTİ+ işçiler; işçi konumlarından yalıtık değillerdir. İşçi olarak, işyerinde de özgün sorunlara sahiplerdir. Onlar, bir yandan, tüm diğer işçiler gibi sınıfsal tahakküm ve sömürü altındadır. Ama yaşadıkları ezilmişlik bununla sınırlı kalmaz; ayrıca, toplumsal cinsiyete ve cinselliğe dair normların (cisheteronormativitenin) dışında kalan varoluşları sebebiyle de ayrımcılığa uğrar ve ezilirler. LGBTİ+ işçilerin karşı karşıya olduğu ezilmişlik bir yandan patronlardan ve işyerinde yönetici konumda olanlardan gelir. Ama diğer yandan, tüm toplumda hâkim durumda bulunan LGBTİ+ düşmanlığı sebebiyle, yaygın bir şekilde, patronlara karşı dayanışma içerisinde birlikte mücadele edebiliyor olmaları gereken diğer işçiler tarafından da ayrımcılığa uğrayabilmektedirler. Translar örneğinde bu durum, yaygın bir şekilde, aç kalmakla patronun sömürüsünü kabul etmek arasında seçim yapmaktan ibaret salt biçimsel bir özgürlük olan emek gücünü satma özgürlüğünü dahi ortadan kaldırır. Böylece sıklıkla, diğer iş kollarında var olmalarına izin verilmeyen translar, seks işçiliğine yönelmekle işsiz kalmak arasında seçim yapmak zorunda kalırlar.

Sonuç olarak, LGBTİ+ düşmanlığı, işyerlerinde mücadele etmemiz gereken önemli sorunlardan biri olarak önümüzde durmaktadır. Bu sorunun çözümünde başarı sağlayabilmemiz için, LGBTİ+ düşmanlığıyla mücadelenin işyerlerinde hâkim kılmaya çalıştığımız politikanın lafzî kalmayan, pratikte karşılığı olan somut bir nitelik arz eden temel bir unsuru haline getirilmesi gerekir. Muhafazakâr eğilimli işçileri uzaklaştıracağı, propagandamızın etki gücünü zayıflatacağı, örgütlenmemize engel olacağı gibi kaygılar ya da gerekçeler bizi bu sorumluluğu yerine getirmekten alıkoymamalıdır.

Bu bağlamda, işyerimizdeki LGBTİ+ düşmanı tutum ve davranışlara müdahale etme işi, öznelerin üzerine bırakılmamalı, özne olmayanların da sorumluluk alacağı bir şekilde kolektifleştirilmeli, bu tutum ve davranışlara sahip olan işçilerin dönüşmesi için kolektif olarak aktif çaba gösterilmelidir. Eğer özne değilsek, hakim toplumsallığın üzerimizdeki etkisini göz ardı etme ya da hafife alma yanılgısına düşmeyip, kendimizi dönüştürmek ve konu hakkındaki bilgi ve bilincimizi artırmak için aktif çaba içerisinde olmak da yerine getirmemiz gereken önemli bir görevdir. Bu çabayı göstermekten geri durduğumuz takdirde, mücadele etmemiz gereken sorunu en açık ve şiddetli biçimlerde ortaya çıkana değin göremeyebiliriz. Elbette, bizim için görünmez olan, tespit edemediğimiz bir sorunla mücadele edemeyiz.

İşçiler arasındaki LGBTİ+ düşmanlığıyla mücadele, işçi sınıfının birliğinin sağlanması bakımından da bir gerekliliktir. Sınıfsal ezme ve sömürü, sınıfların ve sınıfsal konumların varlığına içkindir ve bu yüzden, bu ezme ve sömürü biçiminin ortadan kaldırılması için sınıfların ortadan kaldırılması gerekir. İşçi sınıfının farklı kesimleri arasındaki ezme ve sömürme ilişkileri için aynı durum söz konusu değildir; bunlar uzlaşmaz çelişkiler, işçi sınıfının birleşmesinin önündeki aşılması imkânsız engeller teşkil etmezler. Bununla birlikte, işçiler, patronlar karşısında ve kapitalizmin ortadan kaldırılmasında ortak çıkarlara sahip olsalar da birbirlerini ezmeye devam ettikleri müddetçe birleşemeyeceklerdir. Dolayısıyla, LGBTİ+ mücadelesi değil ama, mücadele edilmeyen LGBTİ+ düşmanlığı sınıfı bölmektedir. İşçilerin birliği, birbirlerinin ezilmişlikleri karşısında, bunların üreticisi konumunda oldukları değil, dayanışmacı bir tutum içerisinde bulundukları takdirde mümkündür.

LGBTİ+ düşmanlığıyla mücadelenin işyeri ve sınıf mücadelesinde temel bir politik ilke haline getirilmesi; salt ekonomik terimlerle anlaşılmayan, toplumun ezilen ve sömürülen tüm kesimlerini özgürleştirme iddiasındaki bir mücadelenin ve devrimin örgütlenmesi bakımından da elzemdir.

Burada bahsedilenler, LGBTİ+ düşmanlığıyla mücadelede işyeri örgütlenmesinin bütününe düşen sorumluluklardır. Bir taraftan tüm diğer işçilerle birlikte örgütlenir ve mücadele ederken, özgün sorunları için çözümler aramak ve LGBTİ+ düşmanlığıyla mücadelenin çeşitli gerekçelerle ikincilleştirilmesini ya da feda edilmesini önlemeye dair müdahalelerde bulunmak amacıyla ayrıca bir araya gelerek işyerlerinde kendi örgütlenmelerini meydana getirme kararı ve inisiyatifi ise elbette özneler olarak LGBTİ+’lara aittir.